Bu kitabı okuyun diyoruz. Ulaş Bıçakçı’nın “Başarının Olmayan Rotası” adlı bu kitabı geleneksel söylemlere aykırı gibi görünüyor olmasına rağmen, aslında hiç te yabancı olmadığımız şeyleri anlatıyor.

 

İş dünyasında uzun yılların deneyimini hem çalışan, hem de işveren açısından, bağımsız bir gözlükle ve sevimli bir üslupla okuyucuya yansıtıyor. Kitaba eklenecek, onun hakkında yapılacak yorum çok az. Bu nedenle kitaptan sadece belli başlı satırları aşağıya aktarıyor, bu kitabı “mutlaka okuyun" önerimizi yineliyoruz.

...

Bak hava dumanlı. Bunu bileceksin ki, başına bir şey geldi mi yıkılmayasın, bu bir. Ben, “ Profesyoneller dumanlı havayı da sever, profesyonel olmayanlar bahardan başka mevsim tanımazlar” diyorum. Kendini dumanlı havaya göre donat, bu iki. Kendi kendini motive etmeyi başar.

...

Hatalı olan şu, bu öğrenmeyi kısa yoldan gerçekleştirmek istiyorlar, kısa reçeteler, püf noktalar, altın kurallar okuyarak! Başarı konusunda kısa reçetelere karşı çok yoğun bir talep var. Hatta yukarıdaki paragrafta söylediğim gibi bu talep bazen de bilerek veya bilmeyerek istismar ediliyor veya insanlar yanıltılıyor.

...

Kimse kimseye başarılı olmayı öğretemez. Sen kendin öğrenirsin. Sen kendin öğrenirsin, sen kendin öğrenirsin, sen kendin öğrenirsin.... Kısa bir ekleme yapayım: Öğretilinmeyi beklersen, çok beklersin.

...

Nitekim, “İş yaşamında profesyonelizm” başlıklı listede, “Profesyonel, kendi kariyerini kendisi çizen adamdır; profesyonel, iş yaşamında kendi yazgısını kendisi çözen adamdır; profesyonel, kendisini kendi koyduğu hedeflerle yöneten adamdır; profesyonel, kendisini kendisi inşa eden adamdır “ gibi ifadelerin yer aldığını göreceksiniz.

...

Bir tek düşüncem vardı. Başkalarından benim için bir şeyler yapmalarını beklemek yerine, ben kendimi kendi istediğim gibi bir insan yapmalıydım.

...

Çok uzun uzadıya düşünmeyi bırak. Gir ve başla. İleride değiştirebilirsin. Hayatın için kılı kırk yaran aşırı planlamalar yapma eğiliminde olma. Aksi takdirde karşına çıkacak her türlü değişimde düş kırıklığına uğrayacaksın. Kaldı ki, iş yaşamı öylesine değişiyor ve gelişiyor ki, yarın önüne yeni işler, yeni şirketler, yeni fırsatlar çıktığı zaman seçimlerini çok önceden ve katı olarak yapmış olmak sana zarar verebilir. Bu önerilerimde belirsizlikler hakim. Doğru. Belirsizlikten korkma. Planlama ve düşünce yanında iş yaşamında suyun akışına da biraz yer ver. Sen kendi gelişimine tutkun oldukça, kişisel kaliteni geliştirmeyi her zaman göz önünde tuttukça sorun yok. Su, yatağını bulacaktır. Doğaçlama, yani gelişme ve değişmeler karşısında kararlar üretebilme ve davranabilme yeteneğini geliştir.

...

Bir şişenin içerisine girmek ve orada yaşamak durumunda isen, şişenin ağzı dar ve cam da sert olduğu için onun şeklini alacak ve öyle gireceksin. Yoksa sen de inat eder şekil değiştirmezsen şişe de kırılacak sen de zarar göreceksin. Seçim senin.

...

Bir danışmanlık projemde firmanın elemanlarından birisi ile görüşüyordum. Yıl sonu idi ve ülkemizde malum olan beyaz zarf uygulaması yapılmıştı. Beyaz zarf şirketin gönlünden kopan bir miktar paranın zarf içerisinde kişilere “kimse duymasın” diye verilen bir paradır. Görüştüğüm kişi bana bunu anlatıyordu. Ücret düzeyi gerçekten düşüktü. Ama bu parayı almak, kendi sözcükleri ile “ağırına gitmişti”. “Niçin” diyordu, “Niçin hakkım olmayan bir şey bana verilsin? Hakkımsa niye gizli verilsin? ‘Al bunu kimse görmesin’ diye verilen zarfı, niçin arkadaşlarımdan saklamak için avucumun içinde büzüşmeye çalışarak dışarı çıkayım? Niye böyle bir para için mahçup bırakılayım?’’

...

Gazeteci-yazar Serdar Turgut 31 Temmuz 1994 Hürriyet Gazetesi’nde şöyle diyor: “İnsan yarım saat koşunca 160 kalori kaybedebiliyor, ama bir hamburgerde 450 kalori var. Bu kadar büyük bir anlamsızlığı bağrında barındıran yaşamı sakın ha ciddiye almayın.” Siz de bana aldırmayın işte. Başarı konusunda kitap yazdım diye başarılı mı olmam gerekiyor. Eh ama benim hiç olmazsa kendi içimde çelişkim yok. Ben demiyor muyum başarının yolu yok! diye. Bir türküdür tutturmuşum gidiyorum. Türküm hoşunuza gittiyse beraber mırıldanmaya devam edebiliriz ama.

...

Ben, artık gittiğim şirketlerde şema (organizasyon şeması) çizmiyorum. Ama dikkat edin burada önemli bir incelik var. Şirkette kullanılacak bir şema çizmiyorum. Geleneksel yaklaşımların toplumdaki inanılmaz egemenliği nedeniyle toplum hala şema istiyor. Bu durumda ne yapacağız. Yapacağımız şu. Şemaları bir güzel çizeceğiz ve isteyenlere vereceğiz. Şirket içerisinde şemalardan bir teknik olarak yararlanmayacağız. Onları çizip duvarlara asmayacağız. Her şeyi şemalardaki konumlara yani hiyerarşiye göre belirlemeyeceğiz.

...

Ya toplumdaki uyarılara ne dersin. Yerlere tüküren, trafik kurallarını ihlal eden daha bir sürü toplumsal kaideye uymayan kişileri uyarmayacak mısınız? Örneğin, “Devletin polisi var” veya, “Allah’ından bulsun“ demekle mi yetineceğiz? Bence uyarmalıyız. Şu veya bu şekilde; bir korna çalarak, ışık yakarak veya yüzüne ters bakarak. Ama mutlaka uyarmalıyız.

...

Bir anne evde çocuklarını yalnız bırakıp dışarıya çıkmak zorunda kalınca, çocuklara evde ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini tek tek sıralarmış. Öyle ki, tembih etmediği hiç bir şey kalmasın ve evde yokken hiç bir şey olmasın. Çocuklar da her seferinde bir şey bulurlarmış. Anne artık pratiğini öyle geliştirmiş ki, bu kez evden çıkarken hiç bir şeyi açıkta bırakmayacağına eminmiş. Her şeyi tembih etmiş ve evden çıkmış. Döndüğünde her şeyi kontrol etmiş ve her şey yerli yerinde imiş. Ancak salona geldiğinde bir de bakmış ki, vazodaki papatyaların başları yok. Önce anlayamamış ve nasıl olduğunu düşünürken birden aklına gelmiş; “Tüh, papatyaları yememelerini söylemeyi unutmuşum! “

...

Çok aşırı plan ve program şartlanması da insanların önlerine çıkabilecek fırsatlara kapalı olma yönünde bir eğilim geliştiriyor. Donald Trump, “Eğer pek çok şey programlarsanız hayal gücünüzü kullanabilen birisi veya bir girişimci olamazsınız.” diyor. Amaç ve önceliklerin değişimi. MBO seni at gözlüklü yapmasın. MBO yani Management By Objectives ( Hedeflere Göre Yönetim ) bir çok insanı aynı şekilde önüne çıkan fırsatlara yeterince duyarlı davranamama gibi bir rol oynuyor.

...

Bir “şirket doktoru” olarak iş yaşamına ilişkin ana teşhislerimin şunlar olduğunu söylemiştim:

  1. İş yaşamı sorunlu.
  2. Sorunlar yaygın.
  3. Sorunlar şiddetli.
  4. Değişen iş yaşamı koşullarında artık başarının belli bir rotası yok.
  5. İş yaşamı, yaşam kalitemizi etkiliyor hem de çok kötü bir şekilde.

 

Daha sonra da, bu rahatsızlıkların giderilmesi için, “reçete ise reçete, veriyorum işte” diyerek aşağıdaki önerileri yapmıştım:

  1. İş yaşamını algılama biçimlerimizi değiştirmemiz gerekiyor.
  2. İş yaşamı felsefelerimizi gözden geçirmek ve gerekli değişiklikleri yapmak zorundayız.
  3. Belli bir kişisel kaliteyi tutturmalıyız.
  4. Şirketler de iş yaşamı felsefelerini değiştirmelidir.
  5. Şirketlerde ayrıca yapısal değişiklikler de yapılmalıdır
     
     

 

Yararlanılan kaynak:

1. Başarının Olmayan Rotası, Ulaş Bıçakçı, Rota Yayınları, 1996

occonsbanner14