Ali İhsan Poyraz, 1967 yılında, Şevk Ve İdare Merkezi'nde başladığı yönetim danışmanlığı kariyerini, 1973 yılından bu yana kendi kuruluşunda sürdürmekte olan bir meslek duayeni. Poyraz, yönetim, araştırma ve tanıtım dallarında pek çok "ilke" imza atmakla tanınıyor. Poyraz'ın 1971'de "Who is Who in the World" de biyografisi yayınlandı.

 

 

* İnsan kaynakları, bir uzmanlık olarak yönetimden bağımsız ele alınabilir mi; yani bir "İnsan Kaynakları Danışmanı" olabilir mi?

İçinde yönetim unsuru olmayan, sadece insan kaynakları danışmanlığı olamaz. İnsan kaynakları işlevi, yönetimin ayrılmaz bir parçasıdır. Yönetim danışmanlığı nedir? Yapılan bir işin daha etkin ve ekonomik olmasını sağlamak, yönetim danışmanlığının temel işlevidir. Bunu başarmak için üç şey gerekir; sistem, yapı ve insan. Yani daha etkin ve ekonomik olmayı nasıl ve hangi insanlarla sağlayacağınızı aynı zamanda düşünmelisiniz. Sistemle insanı nasıl ayırabiliriz ki? Bana şimdi şunu da sorarsınız belki: "Peki son yıllarda insan faktörünün bu kadar öne çıkmasının sebebi nedir?" Bu, insanın öneminin arttığını kanıtlamaz; insan hep önemliydi. Yıllar önce rahmetli Vehbi Koç üstüne basa basa "İnsan yetiştirin" derken insana verdiği önem, bugünkünden az değildi. Tek farkeden şey, artık bunu anlayan insan sayısının artması. Dün önemi ve yeri ne ise, bugün de aynı. Konunun daha popüler hale gelmesi, yönetim danışmanlığı alanının dışında bağımsız bir danışmanlık alanı olmasını gerektirmez ki...

 

* Akademisyenlerin uygulamadan anlamadığı, çok tartışılan bir konudur. Yani biz şimdi teorik bilgiyi "bize bir yararı yok" diye red mi edeceğiz?

Bu soruyu cevaplamak için önce kavramların hakkını vermemiz gerekir. Akademik bilgi, saf teori demek değildir. Teori de, aslında uygulamadan doğar. Akademik bilgi dediğiniz şey, üzerinde araştırma yapılan vakalardan üretilir. Demek ki kusur, bilginin kendisinde değil, onu hayata geçirmeyi beceremeyenlerde. Dünyada kullanmaya hazır bir bilgi kitlesi var; işte literatür dediğimiz şey. Bunu kullanamayan veya kötü kullanan akademisyenlerden ötürü bir mesleği tümüyle karalamak yanlış. Hata literatürü olduğu gibi, ortamın koşullarını dikkate almadan aktaranlarda. Batıda sistematik olarak yılın belli bir kısmında bilim insanlarından işbaşında deneyim kazanması beklenir. Bizde de kendi çabasıyla teori ile pratiği mükemmel dengeleyen akademisyenler var. Demek ki teori sahada kullanılabiliyormuş. Tabi sahanın da kendine göre gerçekleri var. Bunlar bölgesel, zamana, işletmeye hatta lidere göre değişen gerçeklerdir. Akademisyen bunları gözönüne almak zorundadır. Bilginin gerçeklere uyum sağlaması gerekir. Niçin Türkiye'ye gelen yabancı bir şirket, gereken tüm know-how'a sahip olduğu halde kendine bir Türk ortak arıyor? Bildiğini o kadar kolay Türkiye'de uygulayamaz da ondan. Bize özgü gerçekler var. Bunu görmezden gelirlerse, bildikleri pek çok ülkede geçerli olsa bile bizde öyle olmayabilir.

 

* Yönetim danışmanlarının derdidir; müşteri, danışmanının zamanına el koymaya çalışır. Hatta baştan belirlenen zamanlarda orada olmasını ister. Yönetim danışmanı bunu yapmadığı veya yapamadığı zaman ihmalcilikle suçlanır. Nedir bu işin dengesi? Yönetim danışmanı ile müşteri arasında nasıl bir çalışma düzeni olmalı?

Yönetim danışmanının çok önemli bir görevi vardır: Müşterisinin hayatına nüfuz etmek; dışında kalamaz. Fakat buradaki ikileme dikkat çekerim. Müşterinin hayatına bulaştıkça körlük başlar. Danışman, müşterisi gibi hissetmeye, düşünmeye başlar. Bu da onun etkinliğinin azalması demektir. Çözüm şudur: Danışman müşterisiyle uzun süreleri birlikte geçirmemeli. Tanıması gerektiği kadar tanıdıktan ve kendisine verilen projeyi tamamladıktan sonra uzaklaşmalı. Ama ilişki de kopmamalı. Araya zaman dilimleri girmeli. Körlüğün tedavisi budur. Böylece danışman her uzaklaştığında yeni ufuklar keşfeder, karşılaştırır, yeni sorunlar yaşar. Yeniden bildiği ortama döndüğünde, her defasında başka gözle bakar. Müşterisine daha yararlı olur. Yani danışmanın bırakıp gitmeyi bilmesi gerekir. Ama her müşterisi için uzak kalma süreleri farklı olabilir tabi.

 

* Yine tartışmalı ve güncel bir konu, meslek etiği... Sormak istediğim, yönetim danışmanlığı ile bağdaşmayan işler ve bu meslekte kendi kendinin reklamı. Örneğin avukatların ticaret yapmaları ve bürolarını şirket haline getirmeleri yasaktır. Yönetim danışmanlığında ise -birçok diğer alanda olduğu gibi- boşlukta yüzüyoruz. Sizce yönetim danışmanları neler yapmalı?

Gerçekten yönetim danışmanlığında birarada yapılmaması gereken işler vardır. Eğitim ile beyin avcılığı, beyin avcılığı ile "outplacement", denetimle finansal danışmanlık veya denetimle eleman bulma bir arada yürütülemez. Diyeceksiniz ki, müşterinin aleyhinde olan bir işlemin yapılmayacağı hukuken taahhüt edilebilir. Doğru ama, istedikten sonra bunun fiili olarak yapılmasını kim engelleyebilir? Gayet güzel kamufle edilirse kimse anlamaz bile. Halbuki müşterinin zihninde böyle bir şüphenin uyanması bile danışmanlık mesleği açısından sakıncalı. Gelelim reklama. Çok net söylüyorum, danışmanlığın reklamı olmaz. Dolaylı veya açıkça reklamı asla olmamalı. Hekimler ve ilaç firmaları için nasıl yasal olarak yasaksa, danışmanlık için de böyle olmalıydı. Danışmanın tek reklamı, yaptığı iştir. Müşterisinin kendisi hakkındaki fikri önemlidir; bu kendiliğinden ve doğrudan yararlananın ağzından duyulmalıdır.

Bir başka gri alan: Yönetim danışmanının ideal ve zorunlu bir profili olur mu? Yönetim danışmanlığının üç koşulu vardır:

1) Konusunu iyi bilmeli, 2) Kesinlikle yöneticilik deneyimi olmalı, 3) Kendi danışmanlık alanında bir ustanın yanında kalfalık yapmış olmalıdır.

Bakın dikkat ederseniz ne fakülte seçimi yaptım ne de deneyime yıl olarak kota koydum. Bunlar vazgeçilmez ama kalitatif kriterlerdir. Her durum da, her kişi açısından farklı yorumlanabilir. Önemli bir şey daha: Yeterliği denetleyecek bir otorite, bir makam olamaz. Değerlendirmeyi yapacak olan kesinlikle müşteridir yani. Yalnız burada meslek kuruluşlarının katkısı olabilir. Piyasanın hataya düşmemesi için yardımcı olurlar. Bir referans teşkil ederler. Bunun dışında danışmanı yeterlilik kalıplarına sokamazsınız.

 

* Yönetim danışmanlığının Türkiye'de geleceği ne olacak sizce?

Geleceği tahmin etmek mi istiyorsunuz? Geçmişe bakın! Son 20 yılda yüzlerce isim ortaya çıktı. Bunların % 70'i 1-2 yılda bitmiştir. % 90'ı 3 yıl dayanmıştır. % 95'i belki 5 yıla kadar çıkamamıştır. % 97'si 6 yılda ortalıkta kalmamıştır. % 99'u 10 yılı bulamamıştır. Demek ki aynı şey olacak. Çünkü yönetim danışmanlığı çok kolay girilen fakat çok zor yaşanan bir meslek. Bu meslek bizde daha emekleme aşamasında. Bir ihtiyaç olarak görülmekten çok uzak. Pazar daha henüz çatlamış durumda. Mesleğe yanlış girenlerin tahribatı ve gelişigüzel reklamı yüzünden gelişmesi çok yavaş olabilir.

 

 

Hürriyet gazetesi İnsan Kaynakları ekinde 3 Ocak 1999 tarihinde Sn. Ali İhsan Poyraz ile yapılan bir röportajdır.

 

occonsbanner18